28 Temmuz 2016 Perşembe

Kuran'a Göre Allaha İnanmayanların İçinde Bulunduğu 4 Durum


Kur'an- Kerim, inanmayanların her çağda yüce Allah'ın varlığını inkar etme hususundaki aynı sapık yolu izlediklerini, Allah'a inanmak için onu görmeyi şart koştuklarını bize açıkça bildirmektedir. Bunların bu iddialarının kalp ve ruh hastalıklarından doğan şu dört sebepten dolayı ileri geldiğinide kesin olarak bildirmektedir; Kur'an-ı Kerime göre, Allah'ı inkara kalkışan kimselerin kalp ve ruhlarında şu dört hastalık vardır:

  • Cehalet (Bilgisizlik)
  • Kibir
  • Doğru Yoldan Sapmak
  • Zulüm

Cehalet

Yüce Allah Kuran-ı Kerimde bu hususu şöyle buyurmaktadır:
''Bilmeyenler: ''Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet (Onu görmemiz için) gelmeli değil miydi?'' dediler. Onlardan öncekilerde onların söylediklerinin tıpkısını söylemişlerdi. (Onlarla, bunların) kalpleri birbirine benzerdi. Biz, kesin olarak inanan kimselere ayetleri açıklamışızdır. Ey Muhammed. Biz ancak seni, hak ile müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Sen, cehennimliklerden sorumlu tutulmayacaksın.''

Yukarıdaki ayette açıkça anlaşıldığı gibi, her çağda Allah bilgisinden yoksun olan cahiller daima Allah'ı bilme ve ona inanma yolundan sapmışlar ve bu bilgisizliklerinden dolayı yüce Allah'ı inkar etmeye kalkışmışlardır.

Kibir

Kur'an-ı Kerimde bu hususta şöyle buyurulmaktadır ''Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: ''Bize ya melekler indirmeli, ya da Rabbimizi görmeliyiz'' derler. And olsun ki bunlar kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur.''

Birinci ayette yüce Allah'ı dinlemeyi, ikinci ayette ise, bizzat onu görmeyi istemişlerdir. Görüldüğü gibi her iki ayette de inkar yolunu izlemişlerdir. Fakat, Allah'ı görmek isteyen bu kişiler kimlerdir diye sorulan soruya karşılık hiç şüphesiz, dünya hayatından başka her hangi bir hayatın olacağına inanmayan kimselerdir diye kesin olarak cevap veririz. Birinci ayette bu husus dolaylı bir şekilde belirtilmiştir. İkinci ayette ise, kafirlerin inkarlarına karşılık başka bir alemde ve başka kanunlar karşısında yaptıkları bu inkar suçlarından dolayı ceza göreceklerini ve bu cezanın melekler tarafından kendilerine bildirileceği açıkça anlatılmaktadır. 

Şüphesiz Allah, melek gibi varlıklar gayb aleminin kutsal varlıklarıdır. Gayb aleminin kanunları dünyamızın kanun ve şartlarından ayrı vasıflara sahiptir. Dünyamızın kanunlarını beş duyu organlarımızla algılamak mümkündür. Gayb aleminin (metafiziğin) kanunlarını algılamak beş duyu organlarımızla mümkün değildir. Gayb aleminin kanunları gözle görülmez ve elle tutulmazlar. İkinci ayette, kibir ve gururlarından dolayı Allah'ı inkar etmeye kalkışan kimselere (melekler) gibi gayb aleminin kutsal ve manevi varlıklarından söz ederek, yüce Allah'ın varlığı hakkında izledikleri yanlış yola işaret edilmektedir. 

Onları, bu hale ve doğru yoldan saptıran, akıl ve mantık ölçülerine ters düşüren tek sebep kendilerini aşırı derecede beğenmeleri ve büyük görmeleridir.

Doğru Yoldan Sapmak

Başka bir ayette de Mısır'ın Firavunlarından birinin dili üzerine bu üçüncü yol şöylece anlatılmaktadır.

''Firavun ''Ey Haman!, Bana kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın ilahını görürüm. Doğrusu ben, Onu yalancı sanıyorum.'' dedi. Firavun'a kötü işi böylece güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkondu. Firavun'un düzeni elbette boşa gidecekti.''

Ayette geçen ''Doğru yoldan alıkondu'' cümlesi Firavun'un Allah'a iman hususunda sapık ve doğru olmayan bir yol izlediğini göstermekte ve bu yanlış yolu izlemesinin sonunda doğru yoldan saptığını bildirmektedir.

Zulüm

Başka bir ayette de bu hususta Yahudilerin bu istekleri zulüm ve haksızlık olarak vasıflandırılmaktadır: ''Ey Musa! Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız'' demiştiniz de gözleriniz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı'' Aynı konuda diğer bir ayette de şöyle buyrulmaktadır: ''Ey Muhammed! Kitap ehli senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi ve ''Bize Allah'ı apaçık göster'' demişlerdi. Zulümlerinden ötürü onları yıldırım çarpmıştı.''

Birinci ayet, inkarcıların istek ve iddialarını zulüm olarak vasıflandırmaktadır. Çünkü, böyle bir istek adaletin ölçülerine uymamaktadır. Hakkı ve doğruyu bilip inkara kalkışmak zulümdür. İşte, bu kimselerin bu haksız inkarları birinci ayetin kapsamında dolaylı olarak anlatılmakta, bu yersiz ve haksız inkarın zulüm olduğu bildirilmektedir.

Bu günkü inkarcıların durumu tıpkı eski inkarcıların durumuna benzemektedir Kur'an-ı Kerim eski inkarcıların durumunu bize şu şekilde açıklamaktadır: ''Rablarından kendilerine gelen her yeni uyarıyı onları mutlaka onu, gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler. Zulmedenler, gizli toplantılarında: ''Bu zat, sizin gibi bir insandan başka bir şey midir? Siz, göz göre göre sihre mi uyarsınız?'' diye konuşurlar. Peygamber: ''Benim Rabbim gökte ve yerde söyleneni bilir. O, işiten ve bilendir.'' dedi. Onlar: ''Hayır bunlar karışık rüyalardır. Hayır; onu uydurmuştur. Hayır; O şairdir. Haydi öyleyse önceki peygamberler gibi O da bize bir mucize getirsin'' dediler.

Yukardaki ayetle de anlaşıldığı gibi, eski inkarcılar inananlara: ''deli, serseri ve yalancı'' diyorlardı. Bu günün inkarcıları da tıpkı onlar gibi inananlara ''cahil, gerici, sahtekar, aldatıcı ve yobaz'' demektedirler. Bazı zavallı ve aptal Müslümanlarda bu inkarcıların sözlerini farkına varmadan Müslümanlar için kullanmaktadırlar. Bu beyni boşlar, sadece onları taklit ediyor ve izlerinde gidiyorlar. Gerçek bir Müslüman, sapıkların yolunu izlemez. Allah'ın sakındırdığı konularda son derece titiz olur. Bu konuda da yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ''Yoksa daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi, size de peygamberinizi sorguya mı çekmek istiyorsunuz? İmanı inkarla değiştiren, şüphesiz doğru yoldan sapmış olur.''

0 yorum: