30 Temmuz 2016 Cumartesi

Mustafa Sibai Kimdir?


  Suriyenin Humus kentinde 1915 yılında doğan Sibai tanınmış bir ailenin çocuğuydu. Bir çok bilgini yetiştiren bu aile Suriye'de olumlu etkinliğiyle dikkatleri çekmiştir. Humus'un Camii Kebir'inde hatiplik görevini yürüten dedesi ve babası, Suriye'de böylece büyük bir ilim çevresinin üyeleri olarak küçük Sibai'nin geleceğini belirleyen ortamı da hazırlamışlardı. Babası çeşitli mezheplere mensup bu bilginlerin geleneksel münakaşa ve münazaralarını, bir ilim adamının ihtiyaç duyacağı muhakeme ve ilgi alanını belirlemek için, küçük Sibai'yi bu kültür eğitiminin içinde bulundurmaya özen gösteriyordu. Babası Haseni Sibai, özgürlük savaşlarında Fransızlara karşı kahramanca karşı koymuş, ulusal bilincin, gerçekte nereden kaynaklanması gerektiği, hangi düşüncelerin ve inanışların yönlendirilmelerine terkedilmesi konusunda alabildiğine yararlı örnekler verdi. Küçük Sibai'nin değişik siyasal ortamda bu ahlaki özellik ve mücadele karakterini, İslam dünyasının ihtiyaç duyacağı bir kültür birikimi desteğinde uygulamaya koyacağı muhakkaktı.

  Kur'an'ın hayata yön veren biricik fitri kaynak olduğuna inanmış bir ailenin ve babanın çocuğu olarak Sibai, eğitimine Kur'an'ı ezberleyerek başladı. Çocukların geleceklerini belirleyen ilk eğitimini babasının öncülüğünde yürüten Sibai, Mesudiye ilkokulunu bitirip Şer'i liseden diploma aldığı yıl tarih 1930'u gösteriyordu. Birincilikle bitirdiği bu lise yaşamı, bitmez tükenmez bir enerjinin harekete geçirdiği bu genç delikanlıyı hocalarına ve arkadaşlarına sevdirirken, arasıra babasının yerine Cami-i Kebir'de hutbe okuması da, reddedilmesi mümkün olmayan bu yeteneği dolayısıyla da halkça sempatiyle karşılaşnmasına yol açacaktı.

  Liseden sonra 1933 yılında Mısır'ın El-Ezher'ine kaydını yaptırdığı zaman hiç kimse üniversitenin Fıkıh bölümüne kaydını yaptırıp, en kısa zamanda bitiren, sonra da Usulünddin Fakültesine devam eden bu öğrencinin zekası ve ilim iştilakiyle ilgili bir tahminde bulunabilmiş değildi. Gerçi hocaları, öğrenci arkadaşları tahminleri davet eden bir kişiliğin karşısında bulunduklarını anlamış, ona büyük ilgi göstermişlerdi. Bu büyük ilginin sonucunda İslam Kadifikasyon ve tarihi konusunda doktorasını yaptı. ''İslam Hukukunda İslam'' kitabı ile doktorasını yaptı. İlim heyetince alabildiğine ilgiyle karşılanan bu eser, Sünnet tarihinin yanı sıra sünnete karşı saygısızca tavır alanların, gerçekte bu saygısızlıklarının nereden kaynaklandığı, karşı tavırlarını yönlendiren itici gücün ne olduğunu belirlemektedir. Sünnetle ilgili çalışmalarda bulunanların ellerinden düşürmediği bu eserin günümüzde de canlılığını sürdürmüş olması, yazarın konuları işleyişindeki yetkinliğine ve olgunluğuna borçludur dense yeridir. Bir çok yazar ve düşünür tarafından İslam kültür tarihi içinde, alanında benzersiz olarak takdim edilen bu eser, yazarın en dikkate değer eseri olarak fonksiyonunu icare etmeyi sürdürmektedir. Eğitimin hayatımızda tuttuğu yerin anlamını pratik yaşamında da gösteren Sibai, Humus'taki hocalık görevinden sonra Şam'da, devlet eğitiminin yetersizliği ve amacından saptırılışı dolayısıyla özel bir lise açtı. Yönetimini İslam uygarlığı derneğine verişi dolayısıyla, bu lisenin adı İslam Arap Koleji oldu. Bu kolejin ilk müdürü olan Sibai, Suriye'nin kültür hayatında alabildiğine etkinliği olacak bir çok genç aydının yetişmesine öncülük etti. Kolejin olumlu faaliyetleri Suriye'nin diğer kentlerinde de aynı standartta okulların açılmasına neden oldu.

  1950 yılında Şam Üniversitesinde profesöz ünvanını alan Sibai, üniversitenin hukuk fakültesine öğretim üyeliğini sürdürdü. Daha sonraki yıllarda aynı üniversiteye bağlı olmak kaydıyla bir Şeriat fakültesi kurma çalışmalarına giren Sibai, karşılaştığı büyük engellere rağmen 1955 yılında sözünü ettiğimiz bu fakültenin kurulmasını sağladı. İlk dekanlığını da üstlendiği bu fakülte daha sonra Suriye'nin İslami yönelişlerinde olumlu ve vazgeçilmez etkinlikleri bulunduğunu gösterecekti. Aynı fakültenin bünyesi dahilinde İslam Fıkhı Enstitüsü'nü kuran Sibai, öğrencilerin sadece kuru bilgilerle yetinmelerinin bir anlam ifade edemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak, bu bilgilerin yanısıra, bilgileri diri tutacak ruhun, arayışın ve mücadelenin de bulunmasını sağlayacak bir ortamın hazırlanması konusunda da öğrencilere önderlik etti.

  Bu ara yayın hayatıyla da sorumluluklarını yerine getirmekten geri kalmıyordu. Yayınladığı ''El-Menar'' gazetesi okuyucular tarafından büyük bir ilgiyle karşılanmış, günlük yazıları hararetle izlenmiştir. 1949'daki ihtilal gazetenin kapanmasına yol açtı.

  Daha sonra arka arkaya ''El-Şihab'', ''El-Müslimun'', ve ''Hadarat-ül İslam'' dergilerini yayınlayan ya da yayınında etkinliği olan bu dergilerde, İslami gerçekleri ciddi bir espriyle ele almaya çalıştı.

  İlmi heyetlere başkanlığı dolayısıyla Türkiye'nin yanısıra çoğu batı ülkelerine gezilerde bulundu.

  Filistin savaşında Suriye'yi baştan aşağı dolaşarak, mücadele ruhunun ne demeye geldiğin ortaya koydu. Savaşta doğrudan doğruya kendisinin de bulunmuş olması, cephelerde savaşmış olması, onun düşüncelerinin daha sıcak bir ilgiyle karşılanmasına neden oldu.

  Mısır'da faaliyetlerini yoğunlaştıran ve Hasan El-Benna liderliğinde giderek gelişen ''İhvan el-Müslimin'' teşkilatını başlangıçta izleyen ve benzeri bir dernekle girişimlerini destekleyen tutumu, daha sonra Benna ile kurduğu samimi ilişkiler dolayısıyla daha sıcak bir bağlantıya dönüşmüştür. Suriye'de yönetiminde etkinliği olan derneğin adını Müslüman Kardeşler olarak değiştiren Sibai, artık bu teşkilatın Suriye'deki şubesinin faaliyetlerini denetleyecek ve Benna ile uzun sürecek bir ilişki ve bağlantı dönemine girecekti.

  Suriye'deki teşkilatın kendi belirlemelerine göre, diğer ülkelerdeki teşkilatlardan da daha büyük bir fonksiyon icra etmesi yadırganacak bir konu olmasa gerektir.

  Sibai hayatının sonlarına doğru bir sürü kitap, bir çok alanı kapsayan çalışmalaryla geleceğe kendisini rabtederken, bir tarafına felç gelmesini önleyebilmiş değildi. Buna rağmen çalışmalarını sürdürmüş, sorumluluğun çeşitli biçimlerde ve ortamlarda sürdüğünü ortaya koymuştur. 1964 yılında vefat ettiği zaman sevenlerinin ne denli çok olduğunu göstermişti.

  İslam dünyasının çeşitli yörelerine dağılmış bulunan müslüman bilgin ve eylem adamlarınca vefatı üzüntüyle karşılanan Sibai'nin geride bıraktığı çalışmaları, aramızda yaşayan en büyük yanıdır. Mevdudi, Nedvi, Muhammed Ebu Zehra, Malik Binnebi, Mustafa Zerka çeşitli yayın organlarında onunla ilgili yazılar yayınlanmış, ölümünün nice doldurulmaz bir boşluk meydana getirdiğini ifade etmişlerdir.

0 yorum: